
Her ne kadar son elli senedir aktif olarak kullanılıyor olsa da özellikle teknolojik yenilikler ile çok daha güvenli hale gelmesi ve özel firmaların yaygınlaşması ile daha ekonomik fiyatlarlar faydalanılmaya başlanması ile birlikte havayolu seyahatleri, çok daha uzun yıllar ve hatta yüzyıllar öncesine dayanmakta. Çoğu insan havayolu ile belirli noktalar arasında seyahatin 1903’te Wright Kardeşler tarafından hazırlanan ağır motorlu uçak ile gerçekleştiğini düşünürken, aslında bu durumun tarihi çok uzun zamanlara dayanmakta.
Tarihteki ilk başarılı uçuş denemesi pek çok kaynakta farklı gösterilirken, günümüzde en fazla araştırmacı tarafından kabul gören değer dokuzuncu yüzyıl içerisinde Abbas İbn Firnas tarafından hazırlanan uzun kanatlı planör benzeri araçlar olarak belirtilmekte. Bunun yanı sıra yaklaşık yüz elli yıl sonra Yunan Mitolojisi içerisinde yer alan kanatlı Daedalus’tan ilham alınarak hazırlandığı düşünülen bir araç da yüz elli ilâ iki yüz metre arası başarılı uçuş sağlamıştır.
Tarihin en önemli kaşiflerinden Marco Polo’nun 1400’lü yıllarda gerçekleştirdiği Çin Hanedanlığı gezileri sırasında edindiği bilgiler bölgede bin yıl öncesinde dahi günümüzün helikopterlerine benzer araçlarının kullanıldığını belirtse de, konu hakkında bugüne kadar herhangi somut bir kanıt bulunamamıştır.
Avrupa tarihi içerisinde Rönesans Dönemi’nin dahilerinden Leonardo da Vinci’nin pek çok konuda olduğu gibi tekli ve ikili uçuş sistemleri alanında da çalışmaları bulunmuş olmakla beraber, bir adet prototip üreterek uçmayı başardığı kaynaklarda belirtilmektedir.
Uçma sevdasının Türk tarihi içerisinde meydana gelen tek önemli olayının Hazerfen Ahmet Çelebi’nin Galata Kulesi’nden başlayıp Boğaziçi üzerinde gerçekleşen üç kilometrelik uçuşu iddiası olduğu zannedilse de, aslında Ahmet Çelebi’den yaklaşık elli sene önce Lagari Hasan Çelebi’nin de kendisini barut dolu füze benzeri bir icat ile havaya fırlattığı ve daha sonrasında ise yirmi saniyeye varan uçuşun ardından Boğaziçi’ne yumuşak bir iniş yaptığı belirtilmektedir. Yine de her iki bilgi de Evliya Çelebi’nin içerisinde sık sık abartılı değerlere yer verdiği Seyahatname’si içerisinde yer aldığından, pek çok tarihçi tarafından uydurma bilgi olarak da kabul edilmektedirler.